Reklam

Ev Yapımı Portakallı Pasta

Deniz'in 3. doğum günü kutlamalarının en çok konuşulan yanı bu pasta oldu. Çeşitli denemelerden sonra tutturduğumuz pastanın yapımı çok kolay, lezzetli ve en güzeli de yağsız olması.

3 Yaşın Vazgeçilmez 6 Kitabı

İşte size Deniz'in elinden düşürmediği kitaplarının listesi...

Yuva Günlüğü

10. günün sonunda -ağlamadan- yuvaya giden Deniz'in gün gün alışma süreci...

Küçük Bünyelere Küçük İşler

Küçük çocuklar, örnek aldıkları "büyükler"in dünyasına katılmaya can atıyorlar. Onlara yaşlarına ve boyutlarına uygun 1-2 küçük iş verdiğinizde dünyaları büyüyor, kendilerini "biz"den görüyorlar. İşte, size 3 yaşa uygun iş listesi:

17 Ağustos 2006 Perşembe

9 Canlı Edward

Tatilde çok keyifli bir kedi kitabı okuma fırsatım oldu. Okumamış olanlara öneriyorum: 9 Canlı Edward... Kanadalı yazar Chrystine Brouillet'in Edward'ı Doğan Kitap'tan çıktı.




Çikolata renkli habeş kedisi Edward, dolu dolu 9 canını yaşamış bir kedi. 9. ve son canında gözü arkada gitmemek için hayatını, çok sevdiği sahibesi Delphine’in mutlu olmasına adıyor. Yakışıklı ama aptal erkekleri kendine layık bulan ve her seferinde ilişkisi hüsranla sonuçlanan Delphine, Paris’te yaşayan başarılı bir fotoğrafçıdır. Edward onun hayatındaki en yakın dostu, ailesi, sırdaşıdır. 3. hayatında bir ‘cadı’ ile yaşayan ve patisiyle dokunduğunda insanların duygularını okuyabilen Edward, Delphine’nin içten içe mutsuz olduğunu bilir.

 Kitabın başlarında romana dahil olan insanlar nedeniyle insanın biraz kafası karışıyor. Çünkü Edward’ın hayatı oldukça karışık ve kalabalık. Hayata Mısır’da badem, zeytin ve çeşitli yağlardan makyaj malzemesi yapan Nefertari adlı bir Mısırlı kadının değerli kedisi olarak başlıyor. Edward bir kedi olarak en fazla baştacı yapıldığı bu dönemi neşeyle anıyor. Yüzünü kremlerken bir lokma da Edward’ın burnuna krem süren Nefertari’yi badem kokusuyla hatırlıyor.
Edward, ikinci hayatında bir şövalye ile Haçlı Seferlerine katılır. Hugues birader, seferlere giderken şans getirsin diye yanına aldığı kedisini zırhının içine saklayarak savaşırmış.

1600’lü yıllarda geçen üçüncü hayatında kadınlara gizlice özel otlardan yapılmış şuruplar vererek çocuk düşürten, sancıları azaltan, onları bitmek tükenmek bilmeyen gebelikten kurtaran ve bu yüzden adı cadıya çıkan Catherine ile yaşar. Kocasından devamlı dayak yiyen ve sonunda kocası tarafından ihbar edilerek kalabalık önünde kedisiyle birlikte yakılan ‘cadı’ Catherine, Edward’ın kulağına tatlı sözler fısıldayarak onu sakinleştirir, mırıltılarına eşlik ederdi. Edward, hiçbir ölümünde bu kadar acı çektiğini hatırlamaz.

Ewdard, 4. hayatına bir gemide devam etti. Gemicilerden biri patisine koca bir kanca takıp onu boğmak isterken kurtarılarak Sebastien Morin tarafından tedavi edildi. Uzun bir birliktelikleri oldu ve Edward, onu ‘güzel aslanım’ diye seven,  tedavi eden ve geceleri onunla yatmasından hoşlanan bu dev adamın kokusunu bir daha hiç unutmadı. Diğer hayatlarında bile...

5. ve 6. hayatlarını Fransa’nın ünlü bir ailesinin başaşçısı Bay Leblanc’ın kedisi olarak enfes yemek artıklarını süpürerek ve yıldızları araştıran bir gökbilimcinin Halley’in geçişine tanık olmuş kedisi olarak yaşar.
Edward’ın bir sonraki hayatı diğerlerine göre kısmen daha rahat geçti. İstanbul Galatasaray’da bir balıkçının kedisiydi. Mehmet, sabahın erken saatlerinde kalkar, buzhaneden balıkları alır, tezgahlara dizer, akşam arta kalanların kafa ve kuyruklarından bir ziyafet çekerdi kedisine. Edward, İstanbul sokaklarını, yokuşları, ezan seslerini ve en çok da balıkları özler...

8.hayatı cadı avından sonra yaşadığı en zor yıllar olur. Rachel, zenginlere şapka tasarlayan, genç yaşta dul kalmış bir yahudidir. Alman işgalinde bombardıman sırasında korkmasın diye Edward’ın kulaklarını tıkardı. Uzun yıllar kaçak hayatı yaşayan Rachel, Edward’ı bir an olsun yanından ayırmamıştı.

Edward, geçmiş hayatlarını hep kokularıyla hatırlar. Nefertari’yi badem kremleriyle, Catherine’i şifalı otlarıyla, Bay Leblanc’ı et kokusuyla, Sebastien’i biberli, hafif yanık kokusuyla, Mehmet’i balık kokusu ve Rachel’i kendine has kokusu ile... Delphine ise gül ve krema kokar. Büyük kedilerin küçük kediler gibi yalanmayıp neden hergün yıkandığını ve üzerlerine bu krema kokusunu yok eden başka kokular sıktığını anlamıyordu.

Edward, Delphine’i mutlu edebilmek için ona uygun bir koca aramaya karar verir. Önceki hayatlarındaki sahiplerini düşünür ve onu hayata döndüren sahibi Sebastien’in Delphine için en uygun eş olduğu sonucuna varır. Peki ama yüzyıllar önce yaşamış Sebastien hala yaşıyor olabilir mi ve onu nasıl bulabilir? Edward geceleri olur olmadık saatlerde hastalanmaya başlar. Endişelenen Delphine, kendi veterineri geceleri kapalı olduğundan acil yardımı arar. Ve eve her seferinde farklı bir veteriner hekim gelir. Ancak gelenlerden ne yazık ki hiçbiri onu tedavi eden Sebastien’in kokusunu taşımaz. Edward, yediği iğnelerle kalır.

Bu arada Delphine yeni tanıştığı bir Amerikalı ile yakınlaşırken aslında karanlık işlere bulaştığının farkına bile varmaz. Ama Edward hemen kokuyu alır ve Amerikalının gerçek düşüncelerini patisiyle okur. Sahibesini uyarmak, dikkatini çekmek için evden kaçar, ilerlemiş yaşına rağmen ağaçların tepelerine çıkar, etrafı pisler.. Ewdard, sahibesini tehlikelerden korumayı başarabilecek midir? Amerikalı’nın kucağına çıktığında hangi düşüncelerini okumuş ve ürkmüş olabilir? Cinayetle bitmesi muhtemel bir ilişkinin ardından hangi kirli bağlantılar çıkacaktır? Ve bütün bu kovalamacada Edward, Sebastien kokulu adamı bulabilecek midir?

Dokuz canlı Edward, Akif Pirinçci’nin Francis’i kadar dedektif ruhlu bir kedi olmasa da sahibesini tehlikenin beklediğini hissederek, kendince geçmiş hayatlarındaki engin tecrübelerini kullanarak onu kurtarmaya çalışan sadık bir kedidir.

Hayatlarından özellikle ikisi, Mısırda’ki ilk hayatı ve 1600'lerdeki cadı avı, kedi tarihi açısından iki dönüm noktası. Bunun, ölüp ölüp tekrar yaşama hakkı olan bir kedinin hayat çizgisinde yer alması tesadüf olmasa gerek. Kedilerin Mısır kültüründeki yarı-tanrılaştırılan efsanevi mevkinin rahatlığını yaşarken bir süre sonra başka hayatında Fransa’nın göbeğinde cadıya yardım eden şeytanın yardımcısı olarak yakılması, kedi tarihinde yaşanmış olaylardır. Sonraki hayatlarında bir aşçının yanı, balık tezgahlarının koruyucusu, gemide veba avcısı, ve nihayetinde günümüzde evlerde yaşayan değerli dostlarımız olarak yer alması ile bizi kısa bir kedi tarihi yolculuğuna çıkarıyor.
Kedim Minnoş’un daha önce yaşamış bir kedimin reenkarnesi olduğuna inanan biri olarak, bu kitabı okurken ayrı bir zevk aldım. Kitap boyunca Minnoş’un ve Kekik’in benimleyken kaçıncı hayatlarını yaşadıklarını düşündüm. Minnoş, coğrafi keşiflerin hat safhaya çıktığı dönemlerde bir denizcinin meraklı kedisi olabilirdi. Ya da yeni şeylere merakı, korkusuz cesareti, kıvır kıvır kıvırtması, sevecenliğiyle rönesans zamanında yaşamış tutkulu bir besteci olurdu. Kekik ise, laboratuvarında sabah akşam çalışan, temkinli, biraz asosyal, sistematik bir bilimadamının kedisi idi herhalde. Ama her iki durumda 3. ya da 4. hayatlarını yaşıyor olmalarını isterdim. Hem hayata karşı daha tecrübeli olurlardı hem de önlerinde uzuuunn hayatlar olurdu. Hem böylece sakar kedim Minnoş, balkon demirlerinde dolaşırken içim daha bir rahat ederdi.

İşte size yaz için biraz macera, biraz dedektiflik, biraz aşk kokan harika bir kitap!

3 Haziran 2006 Cumartesi

Miyavlar, PCnet Dergisi'nde

PCnet Dergisi - 2006

1 Haziran 2006 Perşembe

Kediler Yeniden Miyavlıyor: Miyavlar.com

Kedigen.com'dan sonra kediler www.miyavlar.com'da yeniden miyavlıyor.


ALS Dergisi - Haziran 2006

9 Mart 2006 Perşembe

Biricik Arkadaşımız: Miyavlar

Hürriyet Çocuk Dergisi - 2006

26 Aralık 2005 Pazartesi

Kediler Aşık Olabilir mi?

Aşkı sırf tek ırkla sınırlamamak lazım. Kedi, bazı insana farklı bağlanıyor. Onun için evdeki herkesin farklı bir rolü oluyor.
  
Kekik için annem, “anne” ve “sevgili”. Kimseye göstermediği ilgiyi ona gösteriyor, ‘hadi sevgilim yatağa’ dediği zaman babamdan önce, bol tüylü yukarı kalkmış kuyruğu yaylanarak koştura koştura yatağa gidip annemi bekliyor. Ola ki annem yolda mutfağa, banyoya uğrayıp randevusuna gecikirse hımmmppf yapıp kurulduğu yastıktan kalkıyor, onun yanına gidip bekliyor. Eninde sonunda yanına geleceğini bilse bile...



Ben, mamacı, kumcu, zaman zaman oyun oynatan ama genelde iğneye götüren kötü cadıyım. O taşıma kabına ne zaman yaklaşsam Kekik, soluğu salon köşe kanepesinin en dibinde alıyor. İki büklüm kanepe altından onu çıkardıktan sonra üstüme işereyek beni ödüllendiriyor. Zaten yılda topu topu 3-5 kere olan bu ziyaretlerin onun iyiliği için olduğunu tüm yol boyunca anlatmaya çalışsam da nafile... Ancak mama kabını doldurunca benle barışıyor ve yüzüme bakıyor.

Kekik için kardeşim bir fışfış kayıkçı, bir oyun/mıncık adamı. Elmyra tarzı öpülüp mıncıklandıktan sonra kendini kardeşimin kucağından öyle bir fırlatışı var ki...

Babamsa akşamın geldiğini ve dolayısıyla –sanki bütün gün yayılmıyormuş gibi- ‘yorgun’ günün ardından koltuğa yayılıp gevşeme zamanının geldiğini gösteren kişi. Gerçi annem koltuktaysa, yine hiçbirimizin yüzüne bakmıyor.

Herkesin rolü bu kadar farklı ve kesinken içimizden birine özel olarak yaklaşması da doğal. Şahsen burada biraz alınganlıkla biraz da göğsümü kabartarak, aşkım Kekik’in benim yerime annemi seçmiş olduğunu söyleyebilirim.

Aynı pozisyona daha sonra Minnoş’un beni seçmiş olması da biraz olsun yüreğimi dindiriyor.  

Bir insan kediye aşık olabilir mi? Bir kedi insana aşık olabilir mi?

Adı aşk değildir belki ama o yoğunluğu tanımlayacak başka bir sözcük bulamıyorum. Gözümün önündeki resmi çizmeye başlamadan önce, Kekik’in dimdik gözlerinin içine baktığım sık zamanlarda, eğer o bakış birkaç dakikayı bulmuşsa, gözlerinin içindeki anlamın değiştiğine şahit oluyorum. Sıradan, o anlık bir bakış olarak başlıyor ve saniyeler içinde “bakmak”tan “görmek”e kayıyor. Göz bebekleri büyüyor, uzaktaki karanlık bir noktaya yoğunlaşır gibi daha da kararıyor, kulaklarını hafiften arkaya çektiği için alnı geriliyor. Ve bakmaya devam ediyor. Ben pes edip sulanmış gözlerimi kapayana ya da başka tarafa çevirene kadar sürüyor bu.

Bu, başıma ilk kez geldiğimde doğrusu biraz şaşırdım ve ürktüm. Kedi konusunda abarttığımı düşündüğüm olmuştur kimi zamanlar. Yatağın üzerinde ikindi uykusuna yatmak üzere yalanıyordu Kekik. O zamanlar Minnoş girmemişti hayatımıza. Rakipsizdim. Demek ki 2001’den önce...  Minik öpücüklerle kafasını severken gözgöze geldik. Sıradan bir durum; her kedi ve insan gözgöze gelirler. Ama o an birşey kilitlendi. Gözlerimden yaş akana kadar kırpmadan, inatla onun gözlerinin içine baktım, gözlerimi ayıramadan. Bir andan sonra artık onu başka bir canlı gibi görmeye başladım. Yüzü sanki bir insana benziyordu. Burnunun ucundaki leke bir bene, göğsünden yüzüne çıkan beyaz, yumuşacık tüyleri ışıldayan bir yüze dönüşüyordu. Bakışlarından sevgi akan, aydınlık, ışık saçan yemyeşil gözlü bir insan duruyordu karşımda.

Her denememde aynı yüzü buluyordum.

Acaba o da benim gözlerimin içine bakarken bir tekir kızı görüyor muydu?

 * * *


Bu yazıyı tam olarak ne zaman yazdığımı hatırlamıyorum. Bir ara tamamlarım diye yarım yamalak kaydetmişim. Geçen gün tesadüfen buldum ve yazıya fazla ekleme yapmadan olduğu gibi yayınlamak istedim.

Kekik, 12 Mart 2005 tarihinde 8 yaşındayken öldü. Yarın tam 5 ay olacak. Bunca aydır bilgisayarımın bir köşesinde yatan bu yazının uyanmak için bugünü seçmiş olması, aklıma sadece tek bir şey getiriyor: Kekik de beni özlemiş... 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...