Reklam

Ev Yapımı Portakallı Pasta

Deniz'in 3. doğum günü kutlamalarının en çok konuşulan yanı bu pasta oldu. Çeşitli denemelerden sonra tutturduğumuz pastanın yapımı çok kolay, lezzetli ve en güzeli de yağsız olması.

3 Yaşın Vazgeçilmez 6 Kitabı

İşte size Deniz'in elinden düşürmediği kitaplarının listesi...

Yuva Günlüğü

10. günün sonunda -ağlamadan- yuvaya giden Deniz'in gün gün alışma süreci...

Küçük Bünyelere Küçük İşler

Küçük çocuklar, örnek aldıkları "büyükler"in dünyasına katılmaya can atıyorlar. Onlara yaşlarına ve boyutlarına uygun 1-2 küçük iş verdiğinizde dünyaları büyüyor, kendilerini "biz"den görüyorlar. İşte, size 3 yaşa uygun iş listesi:

Annelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Annelik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Nisan 2015 Salı

Hiç mi Televizyon Seyretmeyelim?

Sihirli kutu televizyon hayatımıza girdiğinden beri birçok görevi onun üstüne yükledik: eğlendirici oldu, öğretici oldu, oyalayıcı oldu,  yeri geldi bakıcı oldu. Bu kavramı “Ekran” diye genişletelim artık. Mobil telefonlar, tabletler, iPad'ler, akıllı cihazlar... bunların içine doğuyorlar.  Günün büyük kısmını bilgisayar başında geçiren anne-babalar olarak şimdi çok olmasa da ileride "ekran bağımlılığı" sorunu yaşayabileceğimizi hissediyorum. Sanki.

Bir Annenin Blogu - Babasıyla Assasin Creed oynayan bebek


Fazla TV seyretmeyen biri olarak Deniz’in hayatımıza girmesiyle TV’yi neredeyse açmaz olduk. (Dizi ve filmleri, günlük 4 saatlik yolda sular seller gibi tabletten alıyorum.)  Ama Deniz’den önce de karşılıklı Heroes of Might and Magic, WOW ve Call of Duty oynayan bir anne ve bir baba olarak ileride bunun bir "ekran bağımlılığı" sorunu şeklinde karşımıza çıkabileceğini hissediyorum sanki. Şu anda 2,5 yaşında bile ortada başıboş bir tablet veya telefon bulursa hemen parmakla sayfa çevirme hareketine başlıyor.

TV konusundaki araştırmalarda dönüm noktası: 2 yaş. 

Düşünme, görme, duyma gibi beyin fonksiyonlarından sorumlu yaklaşık 100 milyar sinir hücresi (nöron) ile doğuyoruz ve ölene kadar bu sayıya bir yenisi eklenmiyor. Bu sinir hücreleri ‘sinaps’ denen küçük boşluklarla birbirlerine bağlanıyorlar. Yaşamın ilk 8 ayı boyunca sinir hücreleri arasında bağ oluşumu inanılmaz derecede hızlı oluyor. Bu bağı geliştirmenin de en iyi yolu, diğer insanlarla ve dünya ile etkileşimde olmak. İşte bu ilk 2-3 yıl bebeğin zihinsel faaliyetlerinin gelişimi açısından kritik dönem. Televizyon ve diğer elektronik cihazlar, çocuğun bu ‘keşfetme, oyun oynama, ailesi ve çevresiyle iletişimde olma’ zamanın bölüyor ve zedeliyor.

2 yaşından önce sürekli televizyona maruz kalan çocukların dil gelişiminde, okuma becerilerinde, uyku kalitelerinde ve kısa dönem hafızalarında ciddi negatif etkileri olduğu söyleniyor başta Amerikan Pediatri Akademisi (AAP) olmak üzere birçok uzman tarafından. Bu yaş grubuna uygun olduğu söylenen programların bile aslında faydadan çok zararı dokunabilir çünkü bebeğin beyni henüz bu kadar hızlı akan görüntülere hazır değil. İlk 6 ayında bebek ekranda gördüklerinin çok azını anlıyor. Ekrandaki parlak renkler ve sesler ilgisini çekebilir ama gördüklerine anlam veremez. 1 yaşından sonra zihinsel ve algısal yetilerinin gelişmesiyle ekrandaki insanları ve nesneleri tanımaya başlar. Ancak hala görüntüler arasındaki ilişkiyi tam yerine oturtamaz.

2-3 yaş arası, günde yarım saat TV/Ekrana izin çıkıyor. Konuşma ve dil uzmanı Dr. Sally Ward, bu dönemde ebeveynlerin seçtiği interaktif programlarda çocukların kendilerine sorulan soruları yanıtlayarak ekrandan bir şeyler öğrenebileceklerini söylüyor.

3-5 yaş arası ekrana maruziyet 1 saate çıkabilir, yine ailelerin içerik seçmesi şartıyla.

Bir Annenin Blogu - Tabletle Büyüyen Çocuk

Televizyon seyretmek pasif bir aktivite olmasına rağmen görüntülerin anlamlandırılması bazı yetileri gerektiriyor. Bir bebek için  televizyon, 2 boyutlu resimlerin her 6 saniyede bir değişmesi şeklinde algılanır ve bu resimler arasındaki bağlantıyı beyin henüz kuramaz. Çocuğun televizyondan bir şey öğrenebilmesi için önce bu görüntüleri anlamlı bir bütünlük içinde birbirine bağlayabilmesi gerekir.
Örneğin; televizyonda top oynayan 2 arkadaş olsun, ilk sahnede biri topu atıyor, 2. sahnede diğeri atılan topu yakalıyor. Topun atılma ile yakalanma süreci arasındaki görüntü: ? Boşluk. Ama gerçek dünyada bebek/çocuk topun atılmasını, topun havalanmasını, hızının giderek azaldığını ve karşı taraftan birinin topu yakaladığını algılayabilirse, TV’de gördüğü kısacık görüntüye bir anlam verebiliyor. Bunun için çevreyle etkileşim çok önemli. Önce gerçek dünyada görecek, sonra sanal dünyada izleyecek.

Televizyonun zararlarından bahsederken 10-15 dakika şöyle bir bakmayı değil, 1-2 saat hiç yerinden kıpırdamadan, aralıksız ve başka bir şeyle ilgilenmeden seyretmeyi kastediyorum. Bu;

  • Küçük çocuklarda dil gelişimini yavaşlatıyor.
  • Ekranda gördüğü görüntüler gece kabus olarak geri gelebiliyor ve bu uyku kalitesini etkiliyor.
  • Görüntüler önüne hazır geldiği için yaratıcılığı gerileyebilir. 
  • Okul çağında çok fazla TV’e maruz kalan çocukların hızlı hareket eden görsel stimulasyona alıştıkları için okulda öğretmenlerine odaklanmalarında sorun yaşadıkları belirlenmiş.
  • Televizyon açıkken hiçbir çocuğun ödev yapmayacağı zaten belli...
  • Günde 4 saatten fazla TV seyreden çocuklarda obezite riski görülüyor. Ayrıca çocuk saatlerce hareketsiz oturduğu için kas sistemi bile etkileniyor. 

Ne olacak, hiç mi TV seyretmeyeceğiz?

İşte birkaç ipucu: Kuralları baştan koyun

TV başında geçirilen zamana sınır getirin:
Günde en fazla 1 saat ve bu 1 saat içinde de 10-15 dakikada bir çocuğunuzun dikkatini televizyondan kopartın. Yan koltuğa oturmasını söyleyin, sofraya tabak taşımanıza yardım etmesini, isteyin, içeriden bir kalem-kağıt getirir misin lütfen diye dikkatini bölün.

Seyretmediğiniz zaman TV’yi kapatın, arkadan sesi gelmesin:
Konuşma ve dil uzmanı Dr. Sally Ward, 20 yıllık araştırmasının sonunda arka planda TV sesiyle yaşamaya alışan çocukların ebeveynlerinin sesi gibi, daha önemli arka plan sesleri yakalamakta zorluk çektiğini ortaya koymuş. Ayrıca kullanılmayan bir televizyon neden açık kalsın ki...

Huzurlu programlar seçin:
Çok aksiyonlu, vurdulu kırdılı programların (çizgi film dahi olsa) küçük çocuk için takip edilmesi zordur. Yavaş geçişli görüntülerden oluşan programlar görseller arasındaki kısacık zamanda bile çocuğa düşünme zamanı verdiği için algılaması daha kolaydır.

Korku öğelerinden uzak durun:
Uyku kalitesinin bozulmaması ve kabuslara uyanmaması için seyretmesine izin verdiğiniz programların şiddet ve korku öğeleri içermemesine dikkat edin.

Birlikte seyredin:
Çocuklar bir yetişkinle birlikte TV seyrettiklerinde daha çok şey öğreniyorlar.

Televizyonu bakıcı gibi kullanmayın:
İşinizi halletmek için çocuğu TV karşısına oturtmak son çareniz olsun.

Program seyredin, televizyon değil:
Belirli bir programı seyretmek için TV başına oturun, önünüze ne gelirse seyretmeyin/seyrettirmeyin. Program bitince de televizyonu kapatın. Gerçi çocuk kanalları artık 24 saat yayın yapıyor, ve “hadi bakalım çizgi film bitti” diyemiyorsunuz çünkü hiç bitmiyor. O zaman süre koyun.

Siz örnek olun:
Her hareketimizi kopyalyan çocuklar, söylediklerimizden çok yaptıklarımıza bakarlar. Yapmalarını istemediğiniz şeyleri, siz de yapmayın.



Ben şimdilik bu konuya şöyle bir çözüm buldum buna. Ekranı açmadan pazarlığa başlıyorum. "2 çizgi film" ya da "10 dakika seyredeceğiz" diye baştan belirtiyorum. Tablete yüklediğim birkaç uygulama var, onların dışında Simon’s Cat seyrediyoruz birlikte. Maksimum 2-3 dakikalık animasyonlar ve görsel olarak oldukça sade. Seyretme hipnozuna kapılmaması için onu bile seyrederken soru-cevap yapıyoruz. Denizcim, kedi nerde, adam ne yapıyor, kedi nereye gidiyor gibi.. olabildiğince interaktif hale getirmeye çalışıyorum.

Şimdilik bu yöntem çalışıyor, bakalım ne zamana kadar?

3 Mart 2015 Salı

Ha İki Ayaklı, Ha Dört Ayaklı

Uzun yılar kediyle birlikte yaşamanın ve onu anlamak için bol bol okuyup gözlemlemenin kedi aşkını kabartmanın dışında neye yaradığını biliyor musunuz?
Çocuk büyütmeye!

Bir Annenin Blogu - Kedi ve bebek ikilisi
Deniz Sakız'la

Çocuk sahibi olmadan kedi/köpek sahibi olmanın büyük avantajları var. Henüz bir 4 ayaklıyla yaşamamış olanlara bu denklem anlamsız görünebilir, ama ne demişler: Anlatılmaz, yaşanır...

Bir Annenin Blogu - Kediye yemek hazırlayan çocuk
Deniz Pire'ye yemek hazırlarken
Kediler daima aç: Bebekler de öyle

Kediler hareketli oyuncaklar oynamayı seviyor: Çocuklar da öyle

Kediler meraklarına yenik düşerler: Çocuklar da öyle. Yapma denen şeyleri yaparlar, gitme denen yerlere girerler, dolapları açıp her şeyi yere yaymaya bayılırlar.

Kediler inatçıdır: Çocuklar da öyle. İstediklerini elde edene kadar manipülasyondan, şirinlik yapmaya, yüksek oktavdan bağırmaya kadar herşeyi yaparlar ve sonunda istediklerini alırlar.

Bir Annenin Blogu - Deniz, Püskül kedisine mama verirken
Deniz Püskül'e mama ikram ederken


Kediler oyucudur:  Çocuklar da öyle.

Kediler anne yatağına bayılırlar: Çocuklar da öyle.

Kedilerin doymak bilmez bir ilgi açlığı vardır: Çocuklar da öyle. Uyumadıkları her zaman tüm ilginizin onlarda olmasını ister ve ilgi bölücülere karşı toleranssızdırlar.

Kedilerin tırnaklarını kesmek neredeyse imkansızdır: Küçük çocuklarınkini de öyle...

Kediler istedikleri zaman sevilip ilgi görmediklerinde huysuzlaşırlar: Çocuklar farklı mı?

28 Ağustos 2014 Perşembe

Bebelere Rock ve Metal Ninnileri

Aradığımı buldum!

JammyJams rock, metal, pop ve hip hop klasiklerini bebe ninnileri haline dönüştürmüş. Öyle güzel ki gerçekten uyutuyor:)

Jammy Jams


Deniz, (21 aylık) henüz rock ve metale beklediğim ilgiyi göstermiyor. Kulağı tanısın diye evde farklı müzik türlerini çalıyoruz. Ama nedense bir şey tam olmuyor gibi...
Harika bir site keşfettim.

Rock, metal, pop ve hiphop klasiklerini bebe ninnileri haline dönüştürmüşler. Dinlemesi öyle tatlı, öyle güzel.... Tüm müzikleri JammyJams üzerinden dinleyebilirsiniz.

Hair Metal ile giriş yapmak isteyenler için hazırlan listede Bon Jovi, Mötley Crüe, Cinderella, Poison, Dokken, Whitesnake, Damn Yankees, Skid Row, Def Leppard ve Queensryche var. '80 sonları müziğimiz.. Bayıldımm. 80'lerden devam edelim:  '80s Baby.. listede Wham, Simple Minds, Prince, Spandau Ballet, Phil Collins... var.

Rock kategorisi altında Classic, Alternative ve Little Headbangers serisi bulunuyor.

Favorilerim: Şimdilerin 35-40 yaşları, 90'ların grunge çocukları için harika bir ninni albümü var:
Ve 2 tane de en beğenilen şarkıların toplandığı "Greatest Naps" albümü, tam uykuluk... Ayrıca sadece Lady Gaga'nın şarkılarından oluşan bir de Goo Goo Gaga albümü de var. Lullabylooza: içinde Nirvana, Soundgarden, Stone Temple Pilots, Faith No More, Cure, Pixies var.

İşte tadımlık bir video..




12 Ağustos 2014 Salı

Deniz Usta'nın Mandal Çorbası


Not: Kararsız emziklere dikkat...




13 Haziran 2014 Cuma

Baba Alıştırmaları

Deniz'in -beklendiği gibi- ilk kelimesi "Baba" olmadı, çiçek oldu. Dili yarım yamalak dönerken ilk söylediği kelime "çiçe" idi. Ama baba da arkasından geldi...

'An-ne'.... Tabi ki çok sonra geldi...

İşte ilk "ba-ba" geliyor!


13 Mayıs 2014 Salı

Aileye Yeni Bir Davulcu mu Geliyor?

1,5 yaşındaki Deniz'in 2-3 aydır en sevdiği oyun, mutfaktaki boyuna uygun tencere, tahta kaşık, cezve, kap, kapak ne varsa salondaki yine boyuna uygun sehpa üzerinde toplamak..

İlk başlarda salon, mutfağa dönüşmesin diye her gece düzeni resetliyordum ama o taşımaktan sıkılmadı, ben yerleştirmekten sıkıldım. Artık "onun tencerelerinden birine" ihtiyacımız olursa -izniyle- salonun orta yerinden alıp yıkayıp kullanıyoruz.  Bu kaplar arasında fasulye transferleri yapıyor, hayali yemekleri karıştırıyor. Fasulyeler yeterli gelmezse Sakız'ın kuru mamalarını da araklıyor. Yaptığı yemekleri oyuncak ayısına yediriyor.

Babasına bak, oğlunu al işte!

Mutfak eşyalarından yapılan davul seti

Dün bu tencere olayına apayrı bir boyut getirdi. Hepsini ters çevirerek çıkan sesleri analiz etmeye başladı. Ailemizin resmi davulcusu @turgutbekoglu 'na çırak mı geliyor yoksa? Deniz'in müzik kulağı iyi olursa şaşmam. Turgut Amca dışında babaanne absolut kulak, baba @AydinCanBekoglu beste yapıyor, piyano çalıyor. Bense iyi bir dinleyiciyim.

Mutfak eşyalarından oluşan davul seti


Deniz, davuldan önce piyanoya merak sarmıştı. Aydın'ı çalarken görünce heveslendi ve Melis Teyzesi ona ilk piyanosunu aldı. Yakında ilk kayıtları da paylaşmaya başlayacağım:)

Oyuncak piyanosu başındaki bebek



7 Mayıs 2014 Çarşamba

18 Aylık Bir Bebek Telefonu Kapar Kapmaz Kimi Arar?


Deniz, telefonu keşfetti. Telefona benzettiği herhangi bir uzaktan kumanda, ve hatta mouse ile iletişime geçebiliyor. İlk aradığı ben - annesi- olmuyor ama...







2 Mayıs 2014 Cuma

Konuşmadan Önce Havlamayı Öğrenmek...

 
Deniz 1,5 yaşında havlamaya başladı. Baba, dede, anne, gel, git gibi klasik başlangıç kelimeleri beklerken oğlum havladı...

Hav hav hav
Benim cici köpeğim
Hav hav hav
Evimi bekle

Sana kemik vereyim,
Gel, güzelce seveyim,
Benim cici köpeğim
Evimi bekle...



6 Nisan 2014 Pazar

Yeni oyuncak: Anahtar + Kilit

Çocuklar için oyuncak tahta kilit ve anahtarlık
Resim yazısı ekle


Deniz, 1,5 yaşına geliyor, birkaç gündür anahtar ve kilitlere takmış durumda.

Boyu da yetmediği için onu kucağımıza almamızı istiyor ve sokak kapısının üzerindeki deliğe doğru anahtarı sokmaya çalışıyor. Bu dakikalar sürüyor. Ben 13 kg'u en fazla 5 dakika kucağımda taşıyabiliyorum...  Kendi rahatım ve onun daha uzun süreyle oynaması ve ince ayar el becerisinin gelişimi için oyuncak anahtar ve kilit takımı arıyorum. Baktığım internet siteleri içinde bir tek yabancı bir sitede - Melissa & Doug'da bulduğum bu mini set ilgimi çekti. Belki benim gözümden kaçmıştır, sizin var mı bildiğiniz anahtar-kilit seti?

2 Şubat 2013 Cumartesi

Uykunun En Güzel Hali: Uzun Olanı

Birkaç gün önce Tracy Hogg'un kitabında yazdığı gibi depar attığı büyüme günlerini yaşadık yeniden. Deniz'de yaklaşık 2 gün sürüyor bunun huzursuzluğu. Emiyor, doymuyor, 1-2 saat sonra yeniden acıkıyor, gazı oluyor çok, bacaklarını çok hareket ettirdiği için emdiklerini de kusuyor, sonra yeniden acıkıyor, uykuya dalamıyor... Bu deparın sonunda bizi bir ödülün beklediğini bildiğim için sabırla onu avutmaya çalışıyorum. Vee, ödülümü 2 gündür alıyorum. 3. ayında gece tam 8 saat deliksiz uyku!!

Yine Tracy Hogg'un ve okuduğum diğer kitaplara göre 2-3 aylık bebek için bu ileri düzey bir uyuma süreci. Deniz, kilodan ve iyi beslenmeden yırtıyor.

Doğumdan bu yana emzirme saatlerini bir deftere yazıyorum. Bu kadar kayda kuyda ne gerek var diye gülenler için bir tiyo; rutinin nasıl oluştuğunu görebiliyorsunuz...

Büyüme deparı atığı 30 Ocak gününde örneğin, şöyle bir rutinimiz olmuş:
5:30 - 6:00 24'
9:20 - 9:50 20'
12:40 - 13:35 28'
17:10 - 17: 50 32'
20:50 - 21:25 30'
23:20 - 24:00 25'
5:50 - 6:20 26'

Ertesi gün de buna benzer bir rutin.. 30 dakikalık emme seansları... gece en son 24'te emzirmişim ve ...
8:35 - 9:00 20'
12:35 - 13:00 21'
15:20 - 15:50 25'
19:00 - 19:35 25'
22:35 - 22:50 17'
24:25 - 24:4 17'

Bu sabah 9:00 - 9:40 arası 24' ile REKOR!!!

18 Aralık 2012 Salı

Yeni Doğanla Kaliteli Zaman Geçirmek?

Ne dedin, ne dedin???

Reklamlarda, filmlerde hep mutlu bir anne, gülümseyen pırıl pırıl bir bebek oluyor, birlikte mırıldaşıyorlar, oyun oynuyorlar, anne kitap okuyor, bebeği huzurla uykuya dalıyor, hayat kolay ve güzel... Deniz daha 1 aylık ama o safhaya geçemedik henüz. Bizde yaşanan daha çok kafası kesik deli tavuk sendromu...

Gün içinde Deniz uyurken ben de uyumaya çalışıyorum. Deniz uyanınca alt değiştirme-beslenme-gaz çıkarma döngüsüne başlıyoruz ve bu döngü 1,5 saat gibi sürüyor. Oyun oynayıp, şarkılarla masaj yapıp, kitap okyacak ne hal oluyor ne de zaman. Ya ben bir şeyi yanlış yapıyorum ya da bu kaliteli zamanlara daha çoook var....

12 Aralık 2012 Çarşamba

Koca 1 Ay Geçti

Deniz bugün 1. ayını doldurdu. Boyu 54 cm, kilosu 4300 gr.



Şimdiden kafasını kaldırabiliyor ve yüzüstü koyunca emekler gibi hareketler yapmaya çalışıyor. Zamanından evvel...

Biraz kilo alınca gıdısı çıktı, kolları, bacakları da yumrulaştı, bebeğe benzedi.

8 Aralık 2012 Cumartesi

İlk Yatak Keyfi

Bu sabah Deniz'i ilk kez kendi yatağımıza, aramıza aldık. Uyuması için değil, hep beraber mırmır yapmak için :)

Ben küçükken hatırlıyorum, hafta sonlarında annemle babamın arasına girmek en sevdiğim şeylerden biriydi. Bütün ilginin üzerimde olduğunu ve sonsuzca sevildiğimi bildiğim yerdi onların araları. Deniz'in de bu tatmin edici duyguyu tatmasını istiyorum.

Ben bebekken de çocukken de hiç annemlerin yanında uyumamışım, hep kendi odamda kendi yatağımda yatmışım. Deniz'i de böyle alıştırmak istiyorum. Şu anda yatağın yanındaki beşikte yatıyor. 3-4 aylık olunca kendi odasındaki yatağa alıştırmak niyetindeyim.

Hangi yatak?

Bebek odasını yaparken bu yatak konusu çok kafamı karıştırmıştı. Çok çeşitli araçlar var; karyola, beşik,  oyun parkı yatak... hangisinden alsak daha uzun ömürlü ve sağlıklı olur diye araştırma yaparken tanıdıklardan beşik ve mama sandalyesi-yatak geldi. Biz de 7-8 yaşına kadar kullanabileceği kendi yatağını aldık. Böylece evde bir anda -ayıptır söylemesi- 3 yatak oldu, her biri ayrı kullanıma uygun..

Deniz'in kendi odasına aldığımız yatak uzun ömürlü ve nihayetinde alınması gereken bir yatak.. Biz Belis'in Ümraniye'deki yerinden aldık, tarih verdiler, gelip kurdular. 4 çekmecesi var, nevresim vs koyduk. ayrıca sallanıyor.

Bir tanıdıktan ilk aylarda kullanılacak bir beşik geldi. Bu beşik yatak odasında yatağımın yanında duruyor ve doğumdan beri geceleri burada yatıyor Deniz. Hık dese duyuyorum, ayrıca sallandığı için geceleri kalkmadan da, ayağımla iterek sallayabiliyorum.

Yine tanıdıktan gelen bir mama sandalyesi var, bebek oturana kadar yatak olarak kullanılabiliyor. Onu da salona koyduk, gün içinde çeşitli seste ve ışıkta uyumaya alışşın diye. Şimdilik bu 3'lü gayet iyi idare ediyor.


14 Kasım 2012 Çarşamba

Evde İlk Günler

İlk kez bebek sahibi olan, evde düzeni seven, programlı, derli toplu biri olarak hayatımın en zorlu ve sıkıntılı günlerinin başladığını bilmiyordum. Bebek demek programsızlık demek.

O kendine bir düzen kuruyor muhakkak ama o sizinkine uymuyor. Evde bir anda çoğalan nüfus, mutfağın kalabalığı, yeni bir ev düzeni derken bir anda her şeyin içinde kaybolmuş ve kendi evinizde her şeyin kontrolünü yitirdiğinizi görüyorsunuz. Bence bebek bakımı kadar zor bir şey bunu kabul etmek.



İlk 10 gün annem yanımda kaldı. Gündüz için de bir bakıcı bulduk. Tüm bu desteğe rağmen bence hayatımın en zor günleriydi. Sezaryen yüzünden devam eden ağrılarımın yanı sıra değişen hormonların getirdiği depresyon, ağlama sesiyle gelen panik, hiç bir şeyi kontrol edememenin çaresizliği ve tabi ki acemilik, her şey üst üste geldi.

Hastanede hemşireler 30 saniyede alt değiştirirlerken 'ne kadar zor olabilir ki' dedim. Evde aynı işlemi bizim yapmamız dakikalarımızı aldı, üstelik kaç kez pipiyi hesaba katmadığımız için üzerimize işedi. Pipi konusunda en parlak fikir e-bebek'ten aldığımız ıslak mendille geldi: Pipiped: Yüzyılın buluşu :)

Deniz 17 günlükken parmaklarını emmeye başladı. Emzik konusunda kararsızdım ama parmaklarını emme alışkanlığı olacaksa emzik emsin bari diye düşündüm ve ertesi gün bir emzik alıp ağladığı zaman ağzına koydum. 1-2 çıkardı ama sonra cooork diye yapıştı ve sakinleşti. Ooohhh be! Yüzyılın 2. güzel buluşu! Akşamlarımız zor geçmeye başlamıştı, emzik biraz olsun hepimizi rahatlattı. Ama şimdi de emzik düşünce ağlıyor.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Deniz Doğuyor


Sabah çantamı yeniden kontrol edip sükunet içinde Kadıköy Şifa Hastanesi'ne gittik. Kolay değil 10:30'da Deniz'le randevum var... 

Deniz'in gelişi haftalardır, hatta aylardır ve belki yıllardır (!) öyle heyecanla bekleniyor ki, dünyaya geleceği 12 Kasım 2012 sabahı sanki bütün heyecanım çekilmiş gibiydi. Normal doğum diye tuttururken son haftada kordon dolandığı için sezaryene dönmüştük; her şey planlıydı yani, saat kaçta ve nasıl olacağı... 

Aile süsleme ekibi sabah 7'de hastaneye, ellerinde malzemeleri ve özel olarak hazırlanmış Deniz kurabiyeleri ve çikolatalarıyla bizden önce gittiler ve hazırlıklara başladılar. Biz hastaneye vardığımızda karnımda minik kelebekler uçuşmaya başladı. Kapısı mavi tüllerle süslü odanın önünde ailemin gözleri dolu gülümseyişlerini görünce bekleyişin sonuna geldiğimi, 1 saat içinde hayatımın tamamen değişeceğini bir kez daha hatırladım. Artık hiç bir şey benim kontrolümde değildi. Zaten o andan itibaren gözlerim hep suluydu. 

10'da doktorum, bu yolculuktaki kaptanım Op. Dr. Sühendan Türkmen geldi, konuşup beni rahatlattı. 10:30'da ameliyathaneye alındım. Epidural sezaryen için hazırlıklar başladı. Aydın da yanıma geldi, elimi tuttu. Ha çıktı, ha çıkacak derken ciyak ciyak bir "ııınnnnnnghaaaaa" sesi duyduk. Sonrasını baygın olmamama rağmen yarım yamalak hatırlıyorum. 3 kilo, 49 cm boyutundaki buruşuk, pespembe suratlı minik bir şeyi göğsüme koydular. Ben şaşkın, o benden de şaşkın... Sonra rutin tetkikler için hemşireler minnoşu aldılar ve ben dikilmeye başlandım. 



O an hissettiğim şuydu: burada yatan ben miyim ve bu içimden çıkan benim canlım mı? Bir anda müthiş bir bebek aşkı hissetmediğimi söylemeliyim. Bu sevgiyi zamanla hissetmeye başladım. 
Odaya gelir gelmez hususi fotoğrafçım Ali Özatalay deklanşöre basmaya başladı. Hemşire Deniz'i getirdi ve Sühendan Teyze nasıl emzirmem gerektiğini gösterdi. Sayısız kediyi tuttum, Deniz'i bir düzgün tutamadım, elimden kayıp düşecek ya da fazla bastırsam incinecekmiş gibi geldi.
Hastanede 2 gece kaldım. Bu arada ertesi gün Deniz sünnet oldu, aradan onu da çıkarmış olduk. Şifa'nın hemşireleri banyo yaptırmayı, alt değiştirmeyi ve çeşitli emzirme tekniklerini gösterdiler. Onlar yapınca şipşak kolaymış gibi geliyor. Alt değiştirmenin ne zorluğu olabilir ki diyorsun. Kazın ayağı öyle değilmiş, eve geldiğimiz ilk gün bir alt değiştirmem 10 dakikama ve 3 beze mal oldu... 
3. günde eve çıktık. 7 kat dikilmiş karın kaslarım öyle acıyordu ki, oturup kalkmak, hapşırmak, öksürmek, hatta gülmek bile işkence olmuştu. 

Eve çıktıktan sonraki 30-40 gün hayatımın en zor dönemi oldu herhalde. Değişen hormonlar ve tümüyle kontrolden çıkmış ev düzeni, fiziksel ağrı, uykusuzluk, tıkanan göğüsler, her ağladığında sanki fizik problemiymiş gibi kafamda "şimdi neden ağlıyor ki" sorusu, "bundan sonra hayatım böyle mi geçecek" endişesi... Sihirli 40. günden sonra hayat ve bünye normale dönmeye başladı...  
Bu arada daha önce de Kadın Doğum Bölümü'nde 6 gün kalmış biri olarak Şifa'nın hemşirelerine ayrıca teşekkür etmek isterim.


27 Temmuz 2012 Cuma

Hamilelikte 23. Hafta

Aradan tam 10 hafta geçmiş, 2,5 ay yani. 

Elim nedense yazmaya gitmiyor, yazdığım zaman da tam içimdekileri yansıtamadığımı düşünüyorum ve yazmaktan soğuyorum. Ne hissediyorsam sadece kendime saklamak istiyorum gibi bir his de gelişiyor. ama yıllar sonra nasıldı acaba bu his diye unutur, merak eder miyim?

Deniz, artık küçük bir insan. -evet, adı Deniz oldu, Selim ile Deniz arasında kararsız kaldık bir süre ama Deniz ağır bastı - bu minik insan en son dünkü ultrasonda bize esnedi, gülümser gibi birşey yaptı, ellerini ve kollarını oynattı. Yüz hatları bayağı belirginleşmiş. Gelişimi iyi. 600 gr civarında şu an. benim de karnım gayet belli oluyor, -- anlayana, hala toplu taşımada anlamayıp bön bön bakan herifler oluyor, bakacağına kalk da yer ver, gerzek! -- 

Kilom 57. Toplam 5 kg aldım şimdiye kadar. bu da harika. En başından beri sporu ihmal etmeyeceğim diye büyük konuşuyordum, daha 2 gün üst üste spor yapamadım. Haziran ve temmuz inanılmaz sıcak ve nemli geçiyor, değil spor yapmak 2 adım atarken bunalıyorum. Bir de rahatlamak için yoga, pilates vs yapmaya gideceğim, oraya giderken yolda katil olacak kadar sinirleniyorum. Nesine rahatlayacağım! Onun için tüm hayat şartlarımın değişmesi lazım. 

Deniz, yaklaşık bir ay önce hareketlerini belli etmeye başladı. Aydın özellikle ilk tekmeyi yedikten sonra baba olacağı gerçeğini daha bir pekiştirdi. Şimdi günde defalarca içimdeki suda lıpır lıpır oynayan bir balık hissediyorum. Artık minik minik kasılmalar da başladı. Kasılmaların çok rahat bir his olduğunu söyleyemeyeceğim ama tekmeler, kafa atmalar, harika. 

Deniz için minik minik alışverişe başladık. Özellikle 5 Temmuzda Atıl'ın randevusundan sonra bebeğin sağlıklı olduğu yetkili ağızca tescil edilince rahat bir oh çekip alışveriş listemi güncelledim. Geçen hafta Memo'nun bağlantılarını kullanarak ilk eşyaları almaya başladık. Banyo takımı, telsiz vs.. 

Bu arada ilginç tesadüfler sonucu Deniz'in ilk hediyesini almış olduk. 3 aylık 3 bacaklı bahçe kedisi: Üçgen. Hiç hesapta yokken bir anda hayatımıza giren Üçgen, en başta Deniz'e arkadaşlık edecek. 

18 Mayıs 2012 Cuma

Hamilelikte Bulantının Önüne Geçmek İçin İpuçları

Bugün itibariyle 13 haftalık hamileyim. Ense kalınlığı, kan testi, herşey normal. Beyin kabuğu da yerli yerinde. 

Blog olayına yeniden başlamanın nedeni anlatacak çok farklı bir şeyim olduğundan değil,- her hamilelik 3 aşağı 5 yukarı aynı seyirde gidiyor,- aradığım konuda fazla kaynak bulamamamdı:
Hamileliğin zorlukları

İlk günden hiçbir sıkıntı yaşamadan mutlu mesut, gazsız, bulantısız hamilelik geçirenleri sevmiyorum. Bir de daha ilk aylarında "hayatımın en güzel duygusu" hafifliğinde ortada dolananlara tahammül edemiyorum. 

Okuduğum bloglar ve 1-2 kitap hamileliğin kadın vücüdüna ve hayatına getirdiği güzelliklerden, heyecanlardan bahsediyor. Kimse doğru dürüst sıkıntılardan bahsetmiyor. 

Nerdeyse 5. haftadan itibaren mide bulantısı yaşıyorum. 3. aya girince kesilir onlar dediler, kesilmedi henüz. Sabah kahvaltıdan sonra başlıyor, gece yatana kadar. Yediklerimi sindiremiyorum, zaten faydalı hiçbirsey yiyemiyorum. Salata, yoğurt, süt, balık, sebze yemeklerinin yanına yaklaşamıyorum. makarna, patates ve kuruyemiş (ceviz, fındık, kuru meyveler, kabak çekirdeği) kurtarıcım oldu. Sebze ve lifli yemediğim için bağırsaklarım durma noktasında, o da ağırlık ve şişkinlik yapıyor. Hayat bir anda zorlaştı, daha ortada birşey yokken. 

Hamilelikten birkaç ay önce dietisyene gidip 58 kg'dan 51'e indim ve orda hamile kaldım. 3 ay sonunda 52 oldum, ki onun da yarısı gazdır. Geçtiğimiz 3 ay içinde diet listesindeki günlük 1800 kalorilik dieti uygulamayamadım. Sağlıklı gıda rezervlerim tamamen dolmuş herhalde, 3 ayım karbonhidrat ağırlıklı geçti. Şimdi yavaş yavaş salata, süt, günlük pişmiş bazı sebze yemeklerini yiyebiliyorum. 

Bana iyi gelen birkaç öneri:

Mide bulantısı için beyaz leblebi kurtarıcı oldu. Onun geçirmediği durumlarda bir bardak suyun içine 1-2 dilim taze zencefil attım. Kıtır kıtır yemeyi becerebilirseniz, ne ala. Ben yandım, onun için suya koydum, aroması hafifledi biraz. 



Gaza bir çare bulamadım. Sabahları ılık su içip 1-2 kuru kayısı yiyorum, gün içinde çıktı alınıyor, yoksa 2-3 gün çıkmadığı oluyor. Gaz ve onun şişkinliği davem ediyor, hayatı zindan eden birşey.

15 Mayıs 2012 Salı

Hamilelikte 10. Hafta

10. haftadayım.
Hazımsızlık ve şişkinlik hissi neredeyse kayboldu. Karnım aç olsa bile canım bir şey yemek istemiyor. Nihayetinde yediğim şeyler de, geçen gece püre istedim, dün lazanya... üşenmeden hepsini yapıp yiyoruz. 

3 gündür kuyruk sokumumda bir ağrı var. Kitapları açıp baktım; iskeletim değişiyor. Rahim büyüdükçe vücudun ağırlık merkezi değişiyormuş ve ona göre omur iliğim şekilleniyormuş.
Kuyruğum da çıkarsa kedi sıfatını tam layıkıyla taşıyabilirim :)
Ve yeni şikayetim: baş ağrısı! En korktuğum şey migrenimin başlaması. Ağrının 3. gününe girdim bugün. Geceleri banyo yapıp erkenden çin yağı sürüp uyuyorum. İşe gelince havasızlık, klima, monitör ağrımı yeniden başlatıyor. Allahtan dayanılmayacak kadar ağır bir ağrı değil. Yine kitaplara göre bu haftalarda hormon değişikliğinden dolayı burun tıkanıklığı ve sinüslerin tıkanmasına bağlı olarak baş ağrıları olabilirmiş. tam da bu işte...

9 Haziran 2010 Çarşamba

Prenataloji Heyeti ve Doğum

Çarşamba günü sabahtan ailece Çapa'ya gittik. Kalabalık kuyruğu yararak, -torpilli olduğumdan- saat 9:30'da heyetin karşısına çıktım. Hemen ultrasona aldılar. Başlarında Atıl Hoca, 8-10 doktor 5-6 dakika boyunca ultrasonda karnıma baktılar, tıbbı terimlerle konuşup bana özetlediler. Bayağı uygulamalı bir ders oldu onlar için. Özet; anensefali, hemen alınması lazım, şansı sıfır. 

Raporlarımı aldım ve doktorum zaten Kadıköy Şifa Hastanesi'nde cuma sabahına bana yer almıştı. İşe gittim, hayat devam etti. 

Cuma sabahı çok erkenden içmem için bir ilaç yazmıştı, biraz kanama olabilir, korkma dedi. 9'da yine ailece Şifa'daydık. 4. katta minik, geçici bir oda tahsis etmişler. Bu birkaç saatlik bir presedür; ilaç etkisini gösterecek, biraz suni sancı verip vücudu kandıracaklar ve normal doğum yapacağım 12 haftalık fetüse. Akşama kalmaz eve gidersin, hafta sonu dinlen, sonra aynen devam...

O yüzden bir gecelik, bir terlik geldik. Ancak çıkışımız öyle kolay olmadı...

İlaç ve ardından bekleyiş sonra bir daha, sonra yeniden, sonra bir daha derken akşam oldu. Sonra derken sabah oldu, sonra 2. gün, 4. gün ve nihayet -rekor-. 6.günde doğum başladı. Topu topu yarım saatlik bir olay. bu 6 günün her anında ilaçlı değildim, ortada 2 gün dinlenme verdi doktorum. Sonra ara ara suni sancıyla gıdıkladı beni. Tabi ki her premature doğum günler sürecek değil, hatta ben çevremde ilk kez kendimde duydum böylesini, göz korkutacak kadar acılı da olmuyor. Hissi hoş değil ama kesinlikle. 

Bu süreci yine doktor olan halamın lafı özetledi: Ham meyveyi dalından koparmak zordur.

7 Haziran 2010 Pazartesi

Hüsranla sonuçlanan ilk hamilelik

2010 yılında yaşadığım ilk hamilelik deneyimim,12. haftada yapılan rutin test sonucunda hüsranla sonuçlandı. Doktorum uzun bir incelemeden sonra ne olur ne olmaz, 2. bir göz baksın diye hemen ertesi güne Kadıköy Şifa Prenataloji Bölümü'ne gönderdi. Dr. Tanju Bey de inceleyip "folik asit almadınız mı siz" diye sorunca boktan bir şey olduğunu anladım. 

Uzun zamandır beslenmesine dikkat eden, sebze ve yeşilliği öğünlerinden eksik etmeyen ve hamile kalabilirim fikriyle yaklaşık 1 yıldır folik asit içen biri olarak zınk! diye kaldım. O anda ultrasonda neye baktığımı anlamadan durdum. Eksik olan birşeye bakıyormuşuz meğer. Kafatası! Beyin oluşmuş ama onu koruyacak kabuk oluşmamış. Bu bir nöral tüp defekti. Spor yapan, sağlıklı beslenen, folik asit alan, ailede genetik rahatsızlığı bulunmayan ve dumana maruz kalmayan biri için sık karşılaşılan bir tablo değil dedi doktor. 

Bu bebeğin yaşama şansı yok. 
Hatta bir an önce alınması iyi olur, doğma şansı zaten yok. 

Kendi doktorumu arayıp bilgi verdi. 2 doktor da Çapa'da başında Atıl hoca'nın bulunduğu Prenataloji heyetinin de görmesini istediklerini söylediler ve apar topar bir randevu alındı. Bu randevular öyle kolay alınacak cinsten değil, insanlar doğru doktora ulaşıp aylar öncesinden  yer almaya çalışıyorlar. Beni hemen 4 gün sonraya, çarşambaya aldılar.

haberi öğrendiğimde ilk tepkim ağlamak oldu. hüngür hüngür. 12 haftalık bir pıtıya bu kadar bağlanfdığımın farkında değildim. Saatlerce ağladıktan sonra migrenim sayesinde durmak zorunda kaldım. O akşam kardeşimin eşinin ailesiyle büyük ve eğlenceli bir yemeğe sözümü vardı. Eve gelince annemleri aradım, sesimden anladı ve hemen atlayıp bize geldiler. Ardından kardeşim ve eşi. 

Aile heyeti bizi teselli etmek için toplandı. Herkesin söylediği tek şey; şanslıymışsınız ki erkenden fark edildi, ya doğduktan sonra ortaya çıkan bir sorun olsaydı... 

Mantık bunu söylüyor tabi. Akşama doğru toparlanmıştık ve yemeğe gittik. Matem havası kısa sürdü ve işi gırgıra vurduğumuzda başka bir boyuta geçmiştik bile. 

Çarşamba günü nasılsa tüm dehşetiyle bu konuyla yüzleşmek zorunda kalacağım.


NOT: yazıyı bir görselle destekleyeyim dedim ama anensefali fotografları birer "yaratık" fotografları gibi, cesaret edemedim.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...